11 Eylül 2011 Pazar

Aile İçi Şiddetten Korunmak

Birincil koruma: Birincil korumada aile içi şiddetin ortaya çıkmasını engellemek için önlemler almak amaçlanır. Bu amaca ulaşmak için hemşireler tarafından öncelikle risk gruplannı belirlenerek, sağlık eğitimi vermeli ve krizi önlemek için destekleyici hizmetleri düzenlenilir. Aile içi şiddet birincil koruma stratejileri şöyle sıralanabilir:

  • Risk faktörlerini belirlemek
  • Eş suistimali ile başvuran bireylere erken tanı uygulayabilmek
  • Bireyin yaşadığı gerginliği azaltmak
  • Sosyal desteği artırmak (kimlerle paylaşabilir, kimlerden yardım alabilir)
  • Bireyin baş etme, çatışma çözme becerilerini artırmak
  • Yaşam stresörleri ile daha etkin baş etmelerini sağlamak (daha sağlıklı, daha iyi problem çözme, atılgan davranma),
  •  Benlik saygısını artırmak (Meslek eğitimi, sağlık çalışanlarının ve sosyal çahşmacıların, psikolojik danışman ve rehberlerin eğitim programlarına bu konunun eklenmesi)
  • Basın yayın organlarında yer alacak çeşitli dramalar ve basın yayın organlarına doğru bilgi aktarımı ile şiddete karşı bireysel duyarlılıkların artırılması gibi girişimleri içermektedir

İkincil koruma: İkincil koruma şiddetin ortaya çıkardığı yetersizlikleri veya uzun süreli etkilerini azaltmak için erken müdahaleyi içerir ve şiddeti durdurmayı amaçlar. Aile içi şiddet için ikincil koruma stratejileri şöyle sıralanabilir.

• Şiddetin olduğu aileleri, risk altındaki birey / bireyleri ve şiddet kullanan bireyi saptamak,
• Şiddete uğrayan kadınların başvuracağı kuruluşları artırmak
• Şiddet yönünden bir bulgu saptandığında derhal müdahale etmek,
• Şiddete uğrayan kadınlara ruh sağlığı çalışanlarınca danışmanlık hizmeti vermek
• Şiddet sonucu ortaya çıkan yaralanmaların tedavi ve bakımını sağlamak
• Şiddet uygulayana yönelik danışmanlık ve tedavi hizmeti sağlamak,
• Bakımı sürdürmek için toplumdaki hizmet birimleri ile işbirliği yapmaktı.

Üçüncül koruma: Birey ve aileye danışmanlık yapılarak iyileşme ve rehabilitasyon süreci kolaylaştınlır. Şiddet mağduruna grup desteği sağlanır. Ailenin şiddet kullanmadan kendini ifade etmesi, problem çözme becerilerini kullanması desteklenir. Uygulamaların sonuçlan izlenir. Şiddetin sona erdiği bu aşamada aileye danışmanhk hizmeti devam etmelidir.


Sağhk personeli ev içi şiddet mağdurları ile evde veya hastanenin acil servisinde karşılaşır. Şiddet mağduru bireyler sorunla baş etmede yetersiz olduklarını düşünürler ve bu durumu paylaşmak isterler. Ancak suçluluk hissetme, utanma, çözüme ilişkin ümitsizlik, yardım alacağı bireye güvenmeme gibi duygular yaşamaları onlann sorunu paylaşmalarını engelleyebilmektedir. Bu nedenle ev içi şiddet mağdurları şiddet yaşantılarını paylaşmayı ertelemekte ve ancak şiddet sonrası ortaya çıkan sağlık sorunları nedeniyle hastanelerin acil servisine gelmektedirler. Hastaneye gelen bu bireyler yaşadıkları sorunun ev içi şiddet sonucu ortaya çıktığını doğrudan belirtmediklerinden, durum ev içi şiddet olarak değerlendirilmemektedir. Hastane sağlık çalışanlarının özellikle acil servisindeki sağlık çalışanlarının ev içi şiddeti düşündüren durumları iyi bilmeleri ve saptamaları ev içi şiddetin ele ahnmasında büyük önem taşımaktadır.

10 Eylül 2011 Cumartesi

Aile İçi Şiddetin Sağlığa Etkileri

Kadına yönelik şiddet; DSÖ tarafından kadın sağlığına verdiği ciddi zararlar nedeniyle öncelikli sağlık sorunu olarak kabul edilmektedir. Kadına yönelik şiddet pek çok sağhk sorununa yol açmaktadır. Bunlar fıziksel, zihinsel ve ölümcül olabilmektedir.


Fiziksel Sağlık Sonuçları
  • Organik nedeni olmayan ağrılar
  • Kardiovasküler hastalıklar
  • Kronik ağrılar (karın, baş, yüz ,sırt, göğüs ağrısı ve baş ağrısını izleyen
  • travma ya da konvüzyon)
  • Sinirsel bağırsak hastalıkları belirtileri
  • İşitme kaybı
  • İstenmeyen gebelikler
  • Düşükler
  • Cinsel temasla bulaşan hastalıklar
  • Pelvik enflamatuar hastalıklar
  • Organ travmalan
  • Sinirsel bağırsak hastalıkları belirtileri
  • Yaralayıcı, zarar verici sağlık davranışları (sigara içmek)
  • Sindirim sistemi hastalıkları
  • Jinekolojik sorunlar (Adet düzensizliği yaşama, kanama miktarında artış,
  • kanama miktarında azalma, ağrılı cinsel ilişki, tekrarlayan vajinal
  • enfeksiyonlar ).
Zihinsel sağlık sonuçları
  • Depresyon
  • Anksiyete
  • Post travmatik stres 
  • Sıkıntıh olma hali
  • Psikosomotik hastahklar
  • Toplum içine karışmakta isteksizlik, 
  • insanlardan uzaklaşma ve yabancılaşma 
  • Bazı duyguları yaşayamama (örneğin sevme duygusu) 
  • Yoğun korku,
  • Özgüven kaybı (suçluluk duygusu, kendine olan saygının kaybı ) 
  • Değişikliklerden kaygı duyma Cinsel işlevsizlik 
  • Uyku bozukluğu
  • Dikkat dağınıklığı, bir işe dikkatini toplayamama 
  • Azalmış öz benlik saygısı
  • Öfke patlamaları 
  • İştahta artma ya da azalma
  • Uyku problemleri
  • İntihar düşüncesi 
  • Duygulanım bozukluğu 
  • Gelecekten korkma Bitkinlik ve yalmzhk duygusu 
  • Obsesif- kompulsif davranış bozuklukları
  • Yaşamdan zevk almama

Bu belirtiler olayın arkasından kısa bir süre geçtikten sonra ortaya çıkabildiği gibi olaydan uzun bir süre sonra da ortaya çıkabilmektedir.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Kadınlar Neden Şiddete Katlanıyor

Şiddete maruz kalan kadınlar çoğunlukla buna katlanmaktadırlar. Kadına yönelik şiddet ile ilgili araştırmalar kadınların yaşadıkları şiddeti kolay ifade edemediklerini ortaya koymaktadır. Bazı kadınlar bir kez şiddete uğradığında yardıma başvurdukları halde bazı kadınlar sürekli olarak şiddet görseler bile aynı koşullarda yaşamaya devam etmektedirler. Bir kez fızikse şiddete uğrayan bir kadının bu davranışla tekrar karşılaşma olasılığı oldukça yüksektir Kadın bu gerçeği bilse bile bu koşullarda yaşamaya devam edebilir. Kadının bu kısır döngü içinde yaşamasına neden olan faktörler çok çeşitli ve karmaşıktır.

Kadınların şiddete katlanma nedenleri incelendiğinde; yapılacak bir şey olmadığını düşünme, kimsenin kendisine yardım edemeyeceğine inanma, şiddetin tüm evliliklerde olduğunu ve sonradan biteceğini düşünme, ekonomik bağımlılık, yalnız kalamama, işinin olmaması, eğitim seviyesinin düşük olması,dul kadınlara toplumun ön yargılı davranması gibi nedenler sayılabilir. Bazılan ise erkeklerin kendilerini sevdikleri için şiddet uyguladıklannı düşünürler. Ancak çoğu kadın korktuğu için şiddete katlanır. Şiddete uğrayanların çocuk sahibi olması durumunda babanın çocuk üzerindeki hakları ve çocuğun babasına bağımlılığı nedeni ile ayrılmak güç olmakta ve şiddet devam etmektedir. Şiddete uğrayan kadının eşinden ayrılmak istemesi veya aynlma girişiminde bulunması şiddet riskini ve ölüm tehdidini artırmaktadır.

Saldırgan davranışlara maruz kalan kadınların özellikleri ise şunlardır:

  • Duygusal açıdan katı bir aile ortamında, pasif olmaya yöneltilmiştir
  • Sosyal açıdan oldukça yalnız ve şiddetin bütün evliliklerde olduğuna inanmaktadır
  • Saldırgan davranışlardan kendisini sorumlu tutar
  • Saldırganın bir gün değişeceği inancını hiç kaybetmez,
  • Aile ve ev yaşamında algıladığı cinsiyet rolünü gelenekseldir
  • Oldukça ciddi psikolojik ve fızyolojik sorunları olmasına rağmen yaşadığı öfkeyi ve şiddeti inkar etme eğilimi taşımaktadır.

Kadına şiddet uygulanabileceğini düşünen ve şiddet uygulayan erkekler yanında bu durumu uygun gören çok sayıda kadın vardır. Kadına yönelik şiddet konusunda kadınların şiddeti ne kadar içselleştirdiğinin incelendiği 2003 Türkiye Nüfus ve Sağhk Araştırması'nın sonuçlarına göre kadınların % 39,0'u, kadının yemeği yakması, kocasına karşılık vermesi, parayı lüzumsuz yere harcaması, çocukların bakımını ihmal etmesi, cinsel ilişkide bulunmayı reddetmesi gibi nedenlerin herhangi birisine bağlı olarak eşlerinin kendilerine fiziksel şiddet uygulayabileceğini kabul etmektedir.

Türk kadınları arasında fıziksel şiddet görmek için en geçerli neden kocaya karşılık vermektir (% 29,0). Evliler, çocuk sayısı 5 ten fazla olanlar, genç kadınlar, kırsal bölgede yaşayan kadınlar, eğitimsiz kadınlar fıziksel şiddeti daha fazla oranda içselleştirmektedirler (Erbaydar 2008).
Öfke ve saldırganlığın yansıması olan şiddetin farklı toplumlarda ve farklı toplumsal yapılarda benzer özellikler göstermesi; genellikle toplumsal kuralları belirleyen erkek egemen ideolojinin de etkisiyle, erkeğin kadın üzerinde hâkimiyet sağlamak amacıyla kadına uyguladığı çeşitli şiddet davranışlan şeklinde karşımıza çıkmakta, bir otoriteyi kanıtlama ve egemenlik ilişkisinin sürdürülme aracı olarak kullanılmakta ve temelde erkek egemen toplum yapısından kaynaklandığı savını gündeme getirmektedi.
Bu nedenle kadına yönelik şiddetin daha iyi anlaşılmasında, kamusal ve özel alanda cinsiyetler arası güç dengesizliğinin irdelenmesi gerekir. Farklı toplumsal yapılarda kadının aile içindeki konumu fazla değişmemektedir. Kadının aile içindeki konumu, erkek merkezli ya da erkeğe göre tanımlanmakta ve kadın kendine sunulan “iyi eş", “iyi anne”, “iyi ev hanımı” vb. kimlikleri çocukluğundan beri yaşadığı sosyalleşme sürecinin sonucu olarak baştan kabullenmekte ve bağımsız bir kişi olduğunu reddetmektedir. Kadının, kabullenmek zorunda kaldığı kimliklere uymayan tutum ve davranışlarını, erkek doğrudan kendi egemenliğine yöneltilmiş bir tehdit olarak algılamakta, bundan ötürü aile içinde kadına yönelik şiddet ortamı doğmaktadır. Toplumsal süreç açısından sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik anlamda şiddete karşı donanımlı olmayan kadın, şiddeti olağanlaştırarak aile yaşamını sürdürmektedir. Kadın çoğu zaman fıziksel şiddet dışında kalan duygusal, ekonomik, sosyal çevreden tecrit edilme gibi şiddet biçimlerini yaşadığının bile farkına varamamaktadır.

Erkeğin eşine uyguladığı şiddet yaş, sosyo-ekonomik durum, din, etnik kökenden etkilenmemektedir. Ancak gebelik, bekarlık ve boşanmış olmak veya eşinden ayrı yaşamak kadının şiddet görme riskini artırmaktadır. Şiddet gören kadın duygusal açıdan katı bir aile ortamında pasif olmaya yöneltilmiştir, sosyal açıdan yalnızdır, şiddetin bütün ailelerde olduğuna inanmaktadır, saldırganın davranışlarından kendini sorumlu tutmaktadır, onun bir gün değişeceğine dair inancını hiç kaybetmez, bu nedenle itaatkârdır. Benlik saygısı düşük ve bağımlı kişilik özelliği olan bu kadınlar, oldukça ciddi fizyolojik ve psikolojik sorunlan olmasına karşılık, yaşadıkları şiddeti inkâr etme eğilimindedirler.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Şiddet Uygulanan Kadının Özellikleri

Şiddet gören kadın duygusal açıdan katı bir aile ortamında pasif olmaya yöneltilmiş, sosyal açıdan yalnız olup, şiddetin bütün ailelerde olduğuna inanmaktadır. Sosyal yönden yalnız olan kadın, toplumun kendini suçlamasından, cezalandırmasından veya etiketlemesinden korktuğu için şiddet durumunu açıklamaz. Eşinin saldırgan davranışlarından kendini sorumlu tutar, dövülmeyi bazı kişisel yetersizliklerin nedeni olarak görür, eşinin bir gün değişeceğine dair inancim hiç kaybetmez. Benlik saygısı düşük, değersizlik duyguları olan, öğrenilmiş çaresizliğe bağlı olarak problem çözme davranışı azalmış, çekingen, içe kapanık, bağımh kişilik özelliği olan bu kadınlar, oldukça ciddi fızyolojik ve psikolojik sorunları olmasına karşılık, yaşadıkları şiddeti inkâr etme eğilimindedirler. Aile ve ev çevresindeki rolü gelenekselcidir. Ayrıca, kadının bir mesleğinin ve ekonomik yeterliliğinin olmayışı, ayrılık durumunda kendisinin ve çocuklarının yoksul kalmaya mahkûm olacağı düşüncesi de kadın için şiddeti kabul edilebilir kılmaktadır.

4 Eylül 2011 Pazar

Şiddet Uygulayan Erkeklerin Özellikleri

Şiddet uygulayan eşlerin 1/3'den daha fazlasının ailesinde de şiddet davranışının var olduğu ifade edilmiştir. Şiddetin kuşaklar arası iletimi ve bir davranış modeli olarak görülmesi başka araştırmacılar tarafından da vurgulanmıştır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde şiddet uygulayan erkeğin özellikleri aşağıdaki maddeleri içermektedir;
  • Zayıf kişilik yapısına sahip olma
  • Sıklıkla terk edilme, kayıplar, yardımsızlık, bağımlılık, güvenlik duygusunda azalma,
  • Kendine güven eksikliği,
  • Baskılanmışhk duygusu taşır,
  • Hayattaki olumsuz olaylarla başa çıkmada yetersiz kalır.
  • Kişilik bozukluğu tanısı konulanlara sık rastlanmaktadır.
  • Engellenmeye karşı düşük tolerans gösterir.
  • İstismar ve şiddetin bulunduğu ailelerde büyümüştür.
  • Kendi davranışlarıyla ilgili inkâr, küçümseme, iddiacı ve yalana yönelme şeklinde bir tutum içindedir.
  • Şiddet konusundaki görüşlerine bütün dünyanın katıldığını ve şiddetin günlük hayatla baş etme yollanndan biri olduğu görüşündedir.
  • Çocukluklarında benzer olaylara tanık oldukları için şiddete başvurur.
  • Empati yapma yeteneği zayıftır.
  • Kadın ve erkek davranışları konusunda katıdır.
  • Sıkhkla kendisini özel olarak görmekte, koruyucu ve bakım verici olarak özel ilgiye hakkı olduğunu düşünmektedir.
  • Kişilik özellikleri ya da ruhsal bozuklukları sebebi ile şiddet uygulamaktadırlar.
  • Alkol alma, sarhoşluk, madde bağımlılığı sık görülür, aşırı kıskançtır.

Kadına şiddet uygulayan erkeğin bu davranışının temelinde toplumsal cinsiyet ayrımcılığının yattığı ifade edilmektedir. Toplumsal cinsiyet erkek ve kadimn biyolojik cinsiyetinden farklı olarak toplumda bir kadın ve erkeğe verilmiş roller bütünü olarak ifade edilmektedir. Bu rol dağılımında erkekler sahip olduğu gücü kötüye kullanarak kadınlar aleyhine bir yapılanmanın oluşmasını sağlamışlardır. Bu durum toplumsal cinsiyet ayrımcılığı olarak tanımlanmıştır ve kadınlann toplumda var olan olanaklardan erkeklere göre daha az yararlanmasına neden olan bir durumdur.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Aile İçi Şiddetin Çocuğa Etkisi

Çocukken tanık olunan veya maruz kalınan şiddetin, erkeklerin şiddet uygulama olasılığını ve kadınların da şiddete maruz kalma olasılığını iki kat arttırdığı gözlenmektedir. Mesela, anneleri babalanndan dayak yemiş olan kadınların şiddete maruz kalma olasılığı iki kat fazladır. Şiddet döngüsü denen bu olgu konusunda genelleme yapmadan ekonomik durum, eğitim, ileri yaşlardaki toplumsallaşma deneyimleri gibi başka etkenleri de göz önüne almak gerekse de, çocuklukta şiddete tanık olma, şiddete başvurma veya kabul etme olgularını destekler görünmektedir. Bu durum, ailedeki toplumsallaşma sürecinin önemine işaret etmektedir.

Aile içi şiddetin algılanması ve tanımlanması her zaman toplumun ve bireylerin kültürel değerleri üzerine şekillenmektedir. Bu nedenle şiddet kullanımı, toplumun benimsediği ve meşru gördüğü bir amaç için gündeme geldiğinde o davranışın şiddet olarak algılanıp algılanmaması oldukça güç olmaktadır. Birçok toplumda kadına şiddet uygulanması kabul edilir bir davranış olarak algılanmakta ve evliliğin sıradan bir özelliği olarak görülmektedir. Şiddete uğrayan kadınlar için güvenilir, ciddi destek sistemlerinin olmaması ve aile içi şiddete yönelik yasal düzenlemelerde yetersizliklerin olması şiddetin artmasına katkıda bulunmaktadır.

Aile içi şiddet kuşaktan kuşağa geçmekte ve yalnızca şiddet gören kişiyi değil, tanık olan kişilerin psikolojik durumlarını, özellikle çocukların psikososyal gelişimini etkilemektedir. Çocuklukta aile içi şiddete maruz kalanların ya da tanık olanların kendi yetişkinlik ailelerinde şiddeti daha yüksek oranda yaşadıklarını saptayan çalışmalar vardır. Türkiye'de kadın sığınma evlerinde yapılan bir çahşmada, şiddet gören kadınların tamamına yakınının çocukken de şiddet gördüğü ve sonradan kendi çocuklarını dövdüğü saptanmıştır. Çocukken şiddete maruz kalma ve tanık olma, psikiyatrik ve fıziksel morbidite nedeni olarak bildirilmiştir.

Aile içinde yaşanan öfke ve saldırganlık içeren davranışlara çocuklar ya kendileri doğrudan maruz kalmakta ya da aile içinde ortaya çıkan şiddete tanık olmaktadırlar. Aile içi şiddet uygulayanların büyük bölümünün kendisi doğrudan şiddet gören çocuklar arasından değil, ana babaları arasındaki şiddete tanık olanlardan çıktığı yönünde görüşlerin olmasına karşın, çocuklukta şiddet içeren davranışlara maruz kalan bireylerin erişkinlikte ciddi davranış bozuklukları gösterdikleri de görülmektedir. Bu bireylerin aynı zamanda kendi çocuklarına daha çok öfke ve saldırganlık içeren davranışlar gösterdikleri ortaya çıkmaktadır.

Çocuk için özdeşim nesnesi olan biri; örneğin baba aile içinden bir başkasına yineleyici bir biçimde şiddet uyguluyorsa, çocuğun saldırganla özdeşimi doğrudan şiddete maruz kalan çocuğun özdeşiminden daha kolay olabilmektedir. Aile içinde şiddete görsel ya da işitsel olarak tanık olmuş olan çocuklara “sessiz”, “unutulmuş" ya da “görünmez” kurbanlar adı verilmektedir. Bu çocuklar son yıllarda duygusal kötüye kullanma kategorisi içinde düşünülmektedirler. Doğrudan öfke ve saldırganhğa maruz kalmasalar da, bu çocuklar diğer kötüye kullanılmış ya da ihmal edilmiş çocuklarla aynı tür davranış özelliklerini göstermektedirler. Çocuğun örselenmesi annenin şiddete maruz kalması bittikten sonra da sürmektedir. Bu çocuklar yardıma gereksinimi olan, yaralanmış, berelenmiş annenin bakımını üstlenmek zorunda kalabilmektedirler. Bu yalnızca fıziksel bir bakım üstlenme durumu ya da şiddet gören annenin yeterli annelik yeteneklerini kaybetmesinden dolayı ihmale uğrama ile sınırlı değildir. Fiziksel şiddete maruz kalan kadınlarda psikiyatrik bozukluklar özellikle depresyon oranı yüksektir. Bunun yanı sıra, çocuk da içinde bulunduğu ortamın havasındaki bu çökkünlük duygulannı içselleştirir. Ayrıca çökkün bir anneden psikolojik olarak aynlmak ve birleşmek çocuk için iki ayrı zorluk taşır. Birincisi yeterli doyuma ulaşmayan çocuk tarn olarak ne beklediğini bilemeden anneye yapışır. İkincisi çökkün bir anneyi kendi haline bırakıp da kendi yoluna gitmek isterse suçluluk duyar. Aile içi şiddetin sessiz tanığı bir anlamda annesine annelik yapma gereksinimi duyacaktır. Sonuç olarak, rollerin değiştiği bu çarpık ilişki özerkliği sınırlandıran sağlıksız bir ilişkidir. Ayrıca her çocuk babasını olumlu anlamda güçlü biri olarak görme ve o şekilde özdeşim yapma gereksinimi içindedir. Oysa şiddet uygulayan baba, çocuğun dünyasında güven ve sevgi kaynağı değil; korku ve öfke kaynağı, tutarsız ve güvenilmez biri haline gelir. Anneye destek olan değil, onu aşağılayan hor gören biridir. Çocuk için bir diğer güçlük, şiddet uygulayan baba imgesi ile ailenin bakımim üstlenen, çocuğa sevgi duyan baba imgesi arasındaki gidiş gelişlere değişimlere uyum sağlama güçlüğüdür.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Ekonomik Şiddet

Ekonomik şiddet ise ekonomik kaynakların ve paranın kişi üzerinde bir yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır (Çifçi 2007). Evin masraflarını karşılamamak, hep sorun çıkarmak, aile bireylerine gerekli olan harçlığı vermemek, kadının iş ve meslek sahibi olmasını engellemek, çalışıyor ise işten ayrılmaya zorlamak çalışan eşin (kadının) elinden parasını almak, paranın ve mal/mülkün kontrolünü elinde bulundurmak kadının para istemesini beklemek, paranın nereye harcandığını kontrol etmek, para yönetimi konusunda eleştirmek ve etiketlemek .

Duygusal-Sözel Şiddet

Söz ve hareketlerin düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır. Sözel şiddete ilişkin davranışlardan en belirgini, kişinin değer verdiği konulara yönelik güven sarsmak ve kişiyi yaralamak amacıyla belirli aralıklarla çok ağır hakaret ve sözler söylemektir. Aşağılayıcı sözler söylemek, eleştirmek, susturmak, karşı çıkmak, zaafları ile alay etmek, aşırı genellemeler yapmak (Sen hep böylesin, bunu her zaman yaparsın) suçlamak, küfretmek, alay etmek, küçük düşürmek, yüksek sesle bağırmak, eşi (kadını) çelişki içinde bırakmak, eşini hizmetçisi imiş gibi kullanmak eşin (kadının) öz güvenini yitirmesini neden olmak sözel şiddet içine girmektedir.

Fiziksel Şiddet

Tokat atmak, dövmek, vurmak, itmek, ısırmak, kemiklerini kırmak, duvara vurmak, Saç çekmek, kolunu bükmek, yüze kezzap dökmek tekmelemek, bıçak çekmek, yaralamak, yakın mesafede el kol hareketleri yapmak, özel eşyalara zarar vermek, tokatlamak, yumruklamak bıçak ya da silah ile yaralamak ev/iş eşyalarına zarar vermek v.b fiziksel şiddet kapsamındadır.

Cinsel Şiddet

Genel olarak tüm toplumlarda cinsel şiddet yaygın bir problemdir.  Cinsel saldırı kadınlarda ciddi sağhk sorunlarına da neden olmaktadır. Cinsel şiddet kurbanları raporlarda cinsel saldırıya uğramayan kadınlara göre belirgin biçimde daha çok fıziksel hastahklara maruz kalmaktadır. Cinsel şiddet, kurbana olan yakınlığına bakılmaksızın herhangi bir kişinin ev ya da işyeri dahil herhangi bir ortamda cinsel içerikli eylemde bulunması ya da buna kalkışması, istenmeyen cinsel ifadeler kullanması ya da önerilerde bulunması, para karşılığı seksle ilgili herhangi bir girişimde bulunması ya da baskı yoluyla karşıdaki kişinin cinselliği üzerinde dayatmada bulunması, kadını istek dışında sık sık cinsel ilişkiye ve uygunsuz ilişkiye zorlamak, vahşice davranmak, savaş ortamındaki sistematik olaylar, cinsel ilişki talebinde bulunma önerisi, istenmeyen diğer cinsel öneriler ve sarkıntıhk girişimleri, ya da bedensel özürlülerin cinsel istismarı, çocukların cinsel istismarı, evliliğe zorlama, çocuk yaşta evlendirme doğum kontrol yöntemi kullanma hakkını engelleme ya da cinsel yolla bulaşan hastahklara karşı korunma önlemlerini reddetme, zorla düşük yaptırtma, kadın sünneti ve bekaret muayenesi gibi kadının cinsel kimliğine yönelik şiddet davranışları ile maddi çıkar sağlamak amacı ile kadını seks işçiliğine zorlama gibi eylemleri içermektedir.

25 Ağustos 2011 Perşembe

Aile İçi Şiddet

Aile içi şiddet aile üyelerinden en az birisinin diğer aile birey ya da bireylerinin yaşamını, fıziksel veya psikolojik bütünlüğünü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem veya ihmal süreci olarak tanımlanmaktadır.

Aile içi şiddetin, dünyadaki tüm toplumlarda yaygın olduğu, uygulayıcılarının çoğunlukla erkekler ve kurbanlarının da çoğunlukla kadınlar olduğu bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, kadın sağlığına verdiği ciddi zararlar nedeniyle, kadına yönelik aile içi şiddeti, ciddi ve öncelikli sağlık sorunu olarak kabul etmiştir. Aile içi şiddet özellikle halk sağlığı ile ilgili kaynaklarda “gizli ya da sessiz epidemi” olarak adlandırılmaktadır. Bu nedenlerle sağhk çahşanları kadına yönelik aile içi şiddetin tanı ve tedavisini yapmaya yönelik eğitilmeleri desteklenmelidir.

Eşler arası şiddet; özel bir ilişkide fıziksel saldırganlık, cinsel zorlama, psikolojik istismar ve kontrol etme davranışı şeklindeki eylemlere bağlı olarak ortaya çıkan fıziksel, cinsel ve psikolojik zarara neden olan davranış olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım şu anda birliktelikleri süren ya da ayrılmış bütün çiftleri kapsar. Bir ilişkide kadının erkeğe, erkeğin kadına, aynı cinsiyetten çiftlerin birbirine şiddet uygulaması olasıdır. Ancak eşler arası şiddet sorununun en büyük bölümünü erkeğin kadına uyguladığı şiddet olguları oluşturur.

Aile içi şiddeti etkilediği düşünülen faktörler;

  • Kişilerin özgeçmişlerinde daha önceden yaşanmış şiddet olgusunun bulunması
  • Eşler arasındaki ideolojik, ırk ve din farklılığı
  • Bir eşin diğerinden, özellikle de kadının mesleğinin daha iyi ve gelirinin daha fazla olması
  • Alkol ve/veya madde bağımlılığı bulunması, tanımlanmış kişilik bozuklukları ya da psikiyatrik hastalığın bulunması
  •  Aile içinde güç dengesizliği
  • Evlilik hakkında geleneksel yaklaşımlann benimsenmesi
  •  Çevresel etkenler (işsizlik, sosyal izolasyon vb.) olarak ifade edilebilir 
  • Aile içi şiddet sosyolojik açıdan ele alındığında ailenin bazı yapısal özellikleri çatışma ve şiddete zemin oluşturmaktadır. Straus'a göre; aile içi şiddete yol açabilen faktörler;
  •  Aile üyeleri birlikte çok zaman geçirirler, aile içi ilişkilerin yoğunluğu şiddet olasıhğını artırır
  • Ailenin işlevleri kapsamlıdır, çatışma yaratabilecek meseleler çoktur,
  •  Bir aileye mensup olmak, kişiye diğer üyelerin davranışlarına karışma hakkı verir,
  • Ailede cinsiyet eşitsizliği vardır, bu da çatışma ve şiddet kaynağıdır,
  •  Şiddet evde daha sık görülür, çünkü mağdurlar evde her zaman elde edilebilir ve aciz durumdadırlar,
  • Aile yaşam sürecinde (hastalık, gebelik, doğum, ölüm, yaşlılık vb.) değişik boyutlarda gerginlikler, kararsızlıklar ve dengesizliklerin yaşanmasına sebep olur,
  •  Ailenin toplumun diğer kısımlarından, özellikle sosyal kontrol ve rekabet mekanizmalarından soyutlanmış olması gibi bazı özellikler ailede şiddete zemin hazırlayan faktörler arasında sayılabilir

23 Ağustos 2011 Salı

Aile İçi Şiddet döngüsü

Şiddetin klasik ve kısır bir oluşumu vardır. Bir ailede şiddet oluştuğu zaman şiddet döngüsü denilen kısır döngü başlamış olur. Bu döngü üç fazdan oluşmaktadır:

Birinci faz; gerginlik aşamasıdır. Bu fazda herhangi bir sebepten dolayı gerginleşilir ve memnuniyetsizlik ifade edilir. Gerginlik nedeni çoğu kez soğuk bir yemek, bulunamayan bir çorap ya da çocukların yaramazlığıdır. Daha önceden şiddet yaşamış olan kadın bu tehlikeyi sezer ve ortamın gerginliğini gidermeye, şiddet dönemini geciktirmeye ertelemeye ve erkeği yatıştırmaya çalışır. Bu yöntem bir süre işe yarar ve kadının “onun şiddet içeren davranışlarını kontrol edebilirim" yanlış inancını da destekler. Zaman geçtikçe kadın tarn tersine eşini yatıştırmaktan vazgeçer, öfkesini kontrol etmeye çalışmaz. Erkek bu değişikliği hisseder ve şiddet davranışı ortaya çıkana kadar kızgınlığını devam ettirir. Gerginlik artar kızgınlık, suçlama, tartışma ve kavga meydana gelir. Bu dönem birkaç hafta - birkaç yıl sürebilir .

İkinci faz; akut eylem aşamasıdır. Erkeğin gerginlik ve kızgınlığı kontrol edilemeyen biçimde artmakta ve zarar verme davranışı acımasız ve kontrolsüz bir şekilde ortaya çıkmakta ve sonuç olarak fıziksel şiddet görülmektedir. Bu aşamada tokatlama, yumruklama, tekmelemek, boğmaya çalışma, kemiklerini kırma, ateşli silahla sakatlama ve yaralama olayları meydana gelebilmektedir. Bu dönemde erkek kadına bir ders vermeyi amaçlar. Erkeğin fıziksel saldırısına uğrayan kadın yaralanır. Bu faz birkaç saat ile birkaç gün sürebilir. Kadınlar aldıkları ciddi zararlardan dolayı tıbbi yardıma ve kadın kuruluşlarına ihtiyaç duymaktadırlar (Djulio 1998, Eryılmaz 2001, Taşçı 2003, Rynerson 2007).

Üçüncü faz; balayı dönemidir (ılımlı dönem). Şiddet uygulayan kişinin pişmanhk duyduğunu belirtmesi özür dilemesi ve bir daha olmayacağına söz vermesi ile karakterize barışma dönemidir. Genellikle erkek özür dileyerek, kadının gönlünü almaya çalışır. Her defasında böyle bir olayın bir daha hiç tekrarlanmayacağına dair sözler verir, onu hastaneye götürür ya da hediyeler alır. Bu dönem kadının hem fiziksel hem de duygusal olarak zayıf olduğu, ilgi ve şefkate gereksinim duyduğu bir dönemdir. Eşinin bu dönemdeki yakın ilgisi her şeyin düzeleceğine inanmasını sağlar, hatta şiddeti kendi yetersizliklerinin bir sonucu olarak görür. Bu evrede kadın şiddetin kaçınılmaz bir şekilde tekrarlanacağı gerçeğini inkâr eder, erkeğin değiştiğini düşünerek umutsuzca ona inanır ve şiddeti inkâr ederek şiddet uygulayanı affeder ve ilişkisini devam ettirmeye karar verir. Bu dönemde gerekli girişimlerde bulunulmazsa bir süre sonra gerginlik tekrar artmakta ve şiddet döngüsü birinci aşamaya geçiş yapmaktadır. Bu ılımlı dönem zaman geçtikçe yerini gerginliğe bırakır ve yeniden birinci faza geçilir. Böylece kısır döngü devam eder.

21 Ağustos 2011 Pazar

Aile İçi Şiddetin Nedenleri

Şiddetin oluşumuna ilişkin psikososyal yaklaşımlar şiddetin saldırganlık dürtüsünden kaynaklandığını öne sürmekte, şiddet oluşumunu Gelişimsel ve Sosyal Öğrenme Kuramı ile açıklamaktadırlar. Gelişimsel Yaklaşımda şiddetin doğuştan var olan bir içgüdü olduğu, dolayısıyla kaçınılmaz olduğu, sosyal yaklaşımda ise bireylerin pek çok saldırgan davranışı başkalarını izleyerek öğrendikleri, şiddetin de anne-baba tutumuna bağlı olarak sosyalizasyon sürecinde öğrenildiği belirtilmektedir. Şiddetin türü ne olursa olsun temelinde bir güç dengesizliği yer almaktadır. Şiddet davranışına başvurmak, bireyin karşısındaki birey üzerinde güç uygulama ve kontrol koyma gereksinimini karşılamaktadır. Aile içinde yaşanan şiddet olayları, stres ve anksiyete ile yaşanan olaylara verilen olumsuz tepkidir. Şiddet davranışı stresli bir olayın algılanması ile gerginlik ve anksiyetenin oluşması ve giderek artması ile ortaya çıkmaktadır. Yaşanılan gerginlik ve anksiyete iki sonucu doğurmaktadır. Bu sonuçlardan birincisi; ortaya çıkan gerginliğe karşı savunma mekanizmaları geliştirilmekte ancak bu çabalar yetersiz kalmakta, gerginlik, öfke ve saldırgan davranışlar sürmekte ve şiddet davranışı ortaya çıkmaktadır. İkincisi; ortaya çıkan anksiyeteye karşı geliştirilen savunmalar yeterli olmakta, uygun sorun çözme yollannın kullamlması ile anksiyete azalmakta ve kontrol edilmektedir.

Şiddet Nedenleri

Şiddetin ortaya çıkmasında, toplumun şiddete hoşgörü göstermesi, şiddetin kuşaklararası sürmesi, çocuğun sosyal öğrenme yoluyla ailedeki şiddet davranışını rol model alması, çocuk eğitiminde dayağın yaygın olarak kullanılmasının kabul görmesi, bazı akıl hastalıkları, antisosyal kişilik bozukluğu gibi bazı ruhsal bozukluklar, hezeyanlar, halüsinasyonlar, gerçeklikten uzaklaşma, duygusal cevapların kaybı, sosyal ilişkilerin bozulması gibi belirtilerle ortaya çıkan şizofreni ve paranoid şizofreni diye adlandırılan akıl hastalıkları sorumsuz, tepkici ve düşüncesiz hareket etme, vicdansızca ve suç niteliğinde davranışlar gösterme, antisosyal kişilik bozuklukları filmier ve video oyunları, şiddet resimli çocuk kitapları, rap müzikte şiddet temaları, özellikle kadına şiddetin uygulandığı porno filmleri, ev içi şiddetle ilgili bazı mitler, bireylerin stresörlerle baş etme, sorun çözme becerisinin yetersiz olması, öfke ifadesinde şiddete alternatif geliştirememiş olması, iletişimde başarısız olması etkili faktörler olarak gösterilmektedir. Bunun yanında hızh kentleşme, parçalanmış aile, yoksulluk, işsizlik, kadının ekonomik bağımsızlığa sahip olması, kültürel değişimler, göçler, yoksunluk, yetki kaybı, korku, kendini güvende hissetmeme gibi durumlarda bireylerin yaşadığı stresle baş edemedikleri ve şiddete yöneldikleri belirtilmektedir.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Aile İçi Şiddet Nedir?

Şiddet; genel anlamda insanlann psikolojik veya fizyolojik düzeyde zarar görmesinden yaralanmasına ve giderek sakat kalmasına ve hatta hayatlarını kaybetmelerine neden olan bireysel ve toplu hareketlerdir. Şiddet ve saldırganlığı doğuran kışkırtan ve besleyen ortamlar vardır. Şiddete ilişkin literatürde öfke, düşmanhk, saldırganlık, çatışma engellenme, güç, güçsüzlük gibi kavramlar yer almaktadır. Öfke ve düşmanlık duygularının dışa vuruk ifadesi olarak şiddet ortaya çıkmaktadır.

Kadına yönelik şiddet; cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona ıstırap veren fiziksel, cinsel, zihinsel hasarla sonuçlanan veya sonuçlanma olasılığı bulunan kamusal alanda ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıştır.

Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesinde (Declaration on the Elimination of Violence Against Women 1993) kadına yönelik şiddet, “ister kamusal, isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayah bir eylem uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesi ” şeklinde tanımlanmaktadır. Birleşmiş Milletler'in bu tanımı kadınların sosyal statülerindeki cinsiyete dayah eşitsizliği ve kadın ile erkekler arasındaki adaletsiz güç ve kaynak dağıhmını özetlemektedir Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcıhğın Önlenmesi Komitesi, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayah şiddeti, “bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da orantısız bir şekilde kadınları etkileyen şiddet” olarak tarif etmektedir .